22 koca yıl geçti üzerinden 17 Ağustos depreminin. Saatler sabaha karşı 3’ü henüz birkaç dakika geçmişti. Büyük uğultuyla gelen sarsıntı 17 binden fazla can aldı. On binlerce insan yaralandı. On binlerce ev kullanılmaz hale geldi. Her yıl aynı gün ve aynı saatte aynı nakaratı tekrar etmekten başka çok fazla bir şey yapamadık ne yazık ki…
Üzerinden on yıllar geçmesine rağmen ders alındı mı? Her ne kadar ‘unutmadık, unutmuyoruz’ desek de deprem gerçeğini unuttuk. Bilim insanları tarihi bilinmese de, İstanbul’da 7 ve üzerindeki büyüklükte bir deprem beklediklerini belirtiyor. Buna rağmen İstanbul hala depreme hazır değil. Hasarlı ve dayanıksız binaların yenilenmesi ile depreme dayanıklı hale getirilmesi olarak bilinen “kentsel dönüşüm” 2012 yılında başladı.
17 Ağustos depreminin yıl dönümü nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’nin “% 66’sının deprem riski altında” olduğu belirtiliyor. 81 ilde riskli yapıları yenileme sürüyor ancak İstanbul gibi en fazla risk altında olan mega şehirde durum iç açıcı değil. İBB’ye göre ise 7,5 büyüklüğündeki bir deprem 48 bin binanın ağır hasar görmesine neden olacak.
Asrın felaketinin üzerinden geçen bunca zamanda elbette yapılanlar var ancak çok daha fazla işler yapılabilirdi. Fay hatları belli, yapılaşma stokumuz ortada. Kamu kurumları, okullar, hastaneler ve en önemlisi oturduğumuz binalar. Deprem ülkesi Türkiye’nin batısında büyük İstanbul depremi kapıdayken, doğusunda da son zamanlarda meydana gelen depremlerde can kayıpları yaşanırken biz hala aynı tas aynı hamam.
Göz göre göre hala kaçık yapılaşma varsa bu kentte, otoparksız, çevre düzenini dikkate almayan, imar yoğunluğunu hiçe sayan bir düzen devam ediyorsa, dikey mimari göklere çıkmış, domino taşları gibi bitişik nizam fizana varmışsa… Kentsel dönüşüm de işe yaramaz. Uzun lafın kısası; yarın geç olmadan duyun bu sesimizi.
Yaşadığımız toprakları bize tekrar vatan kılan, bağımsızlığıyla beraber onurunu da koruyan milli mücadelenin şeref günü 30 Ağustos kutlu olsun.