Örneğin meme kanseri. Çok sık olmamakla birlikte erkeklerde görülme sıklığı %1 civarındadır. Tabii kadınlara özgü rahim kanseri ve erkeklere özgü prostat ve testis kanseri var. Nitekim kanserin bir sürü çeşidi var fakat hepimiz hepsinden korkuyoruz.
Size bazı sorularım var…
Bu korkumuzla yüzleşmek için ne yapıyoruz? Dahası kansere yakalanmamak için ne yapıyoruz? En son ne zaman kendi kendimize muayenemizi yaptık? Hadi kendi kendinize muayene yapmayı çekindiniz ya da nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz, en son ne zaman doktora yaptırdınız?
Hanımlar en son ne zaman Mamogram çektirdiniz? En son ne zaman Smear Testi yaptırdınız? Beyler en son ne zaman prostat ve testis muayenesi oldunuz?
Son zamanlarda kansere karşı yapılan çeşitli propagandalar, tanıtımlar ve çalışmalarla birlikte bu hastalığa karşı olan bilincimiz de doğal olarak arttı. Bilincimiz arttı ama bu kendi kendimize muayene sıklığımız ne yazık ki artmadı. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki bilincin artmasına rağmen, kendi kendine muayene sıklığımız %20-%25 civarında ve 18-35 yaş grubu içerisinde de bu oran %18’lere düşüyor. Sizi bilemiyorum ama bir sağlık psikoloğu olarak bu oranlar bana son derece az geliyor. Erken teşhisin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz… Ne kadar erken teşhis edilirse o kadar iyi. Sonuçta kanserli kitle ne kadar ufaksa ve ne kadar da erken teşhis edilirse, tedavi sonrasındaki yaşama oranı neredeyse %100.
Kanser teşhisinin konulmasının ardından yaşanılan birtakım ‘psikolojik’ yan etkileri var: Kaygı – “Acaba vücuduma yayıldı mı? Acaba ölecek miyim?” düşünceleri; Depresyon – hayata küsüp içine kapanıp asosyal bir yaşantı sürdürme isteği, kimseyle görüşmek istemiyor olma isteği; Korku –“ ben şimdi ne yapacağım?” düşüncesi; Fatalism – “ben ne günah işledim de Allah beni cezalandırdı / Allah’ın takdiri” şeklindeki düşünceler; ve Kızgınlık – “niye ben!” gibi isyanlar da oluşabiliyor. Aslında bir çok insanın bilmediği önemli bir nokta var… Bu düşüncelerin ve hislerin oluşması son derece normal. Bu ve buna benzer daha nice hisler, düşünceler, duygular ve isyanlar evrensel olgular. Herkes aynı çatı altında bunları yaşar ANCAK herkes farklı boyutlarda yaşar. Bizlerin en büyük hatası herkesi aynı kefeye koymaktır. Birisi yaşıyorsa, öteki de aynı şeyleri birebir yaşıyor gibi düşünürüz. Bu hem doğru hem de yanlıştır. Yanlıştır çünkü beş parmağın beşi bir değil. Herkes elini sabunla yıkar ama herkesin sabuna karşı alerjisi yoktur.
Kanser tedavisi başlanıldığında hastalara bir takım bilgiler kimi zaman veriliyor kimi zamanda da verilmiyor. Yani tedavi şekli ne olursa – kemoterapi, radyoterapi, gama bıçak veya tomoterapi – fark etmiyor. Sonuçta bir şekilde yüksek dozda ışın ve kimyasal gibi “yabancı” oluşumlar vücudumuza giriyor ve vücudumuz da doğal olarak bazı tepkiler veriyor. Tabii bu oluşumların da yan etkileri de ayrı bir mesele. Bulantıdan tutun da saç dökülmesine kadar… Bunlar tabii halk arasında bilinen klasik yan etkileri. Ancak bir çok kişi bağışıklık sisteminin de zarar gördüğünü bilmez. Dahası kemoterapi ile alınan ilaçlar bağışıklık sistemini zayıflatır ve bu zayıflığı onarabilmek için de vitamin, mineral ve besin desteği gerekmektedir. Televizyonlarda özellikle kanser hastalarına bol yeşil ve kırmızı sebze yiyin diyorlar… Hiç nedenini düşündünüz mü? Zayıflayan bağışıklık sistemini güçlendirmek için.
Desteksiz Olmaz
Tedavi öncesinde, süresince ve sonrasında hem hasta için hem de aile için psikolojik destek, psiko-sosyal eğitim ve de kanserle yaşamayı normalleştirecek beceri eğitimleri gerekmektedir. Bütün hastaneler olmamakla birlikte, bir çok hastane bu tip hizmetleri sunmuyor. Tedavi kürünü bitirdikten sonra hastayı ailesiyle birlikte eve gönderip “6 ay sonra kontrole gel” diyebiliyorlar. Arada psikolojik destek, grup desteği gibi hizmetleri ne yazık ki sunulmuyor. Halbuki hastanın da ailenin de en çok desteğe, umuda ve normal bir hayata geri dönme ihtiyaçları o kadar yüksek ki! Bu alanda çalışan birisi olarak ve destek grupları yürüten birisi olarak bu tip hizmetlerin yaygınlaştırılması gerektiği inancındayım.
Yalnız Değilsiniz!
Bu hastalıktan dolayı teşhisi konulmuş birisini tanıyorsanız – ki bu yakın bir arkadaşınız, aileden birisi, hatta siz bile olabilirsiniz. Asla yalnız değilsiniz… Kanser teşhisi konulmuş olan kişiye ve ailesi de yalnız değiller. Evet… kabul ediyorum… bu tedavi süreci son derece sıkıntılı ve zorlu bir süreç ve desteksiz bir başına atlatılması gerçekten zor bir süreç. Fakat unutmayın ki el ele vererek, inancımızı ve yaşama sevincimizi kaybetmeden birlik olursak bu evreyi de hep birlikte atlatabiliriz. Destek almaktan korkmayın… Çekinmeyin. Sağlık alanında çalışan bizlerin sizler için burada olduğumuzu da asla unutmayın. Sevgiyle kalın…
Dr. N. Linda Fraim