AKUT Denetleme Kurulu Üyesi ve Eğitmen Mahmut Çelik ile depremi konuştuk. Mahmut Bey, AKUT Arama Kurtarma Derneği eğitmenlerinizden birisiniz. AKUT yalnız arama-kurtarma hizmeti vermiyor, aynı zamanda afetlere karşı toplumumuzu bilinçlendirmek için eğitim ve seminerler de düzenliyor. Bu seminerlerin en önemlilerinden biri Deprem Bilinçlendirme. Deprem hakkında bize de bilgi verebilir misiniz? Deprem nedir, neden meydana gelir?
Evet, AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin ülke genelindeki 36 ekibinin seminer birimi gönüllüleri okullarda, halk eğitim merkezlerinde, kültür merkezlerinde, kamu kurumlarında ve benzer toplu yaşam alanlarında halkımıza ücretsiz seminerler veriyor. 2000 yılından beri devam eden bir çalışma bu. Yılda ortalama 100 bin kişi ile buluşuyoruz. Bunlara ek olarak çeşitli dönemlerde yaptığımız Tır projelerimiz ile ülkemizi il ve ilçe bazında dolaşarak seminerler veriyoruz. Afet Bilinçlendirme kitapçıkları dağıtıyoruz, deprem simülatörümüzde güvenli ev ve güvensiz evi sarsıntı anında görmenizi ve bu sayede evinizde gerekli önelemleri almanızı sağlıyoruz. Yine çeşitli yaş gruplarındaki çocuklara afetlerden nasıl korunacaklarını tiyatro oyunlarıyla anlatmaya çalışıyoruz. Halkın ve bilhassa çocukların eğtimini son derece önemsiyoruz. Güvenli yaşam kültürünü benimsemiş bir toplum oluşturmaya çalışıyoruz. Bu çalışmalarımızın uzun vadede güzel sonuçlar oluşturacağına eminim.
Depreme dönecek olursak; Yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına “DEPREM” denir. Yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.
Bazen büyük bir deprem olmadan önce küçük sarsıntılar olur. Bu küçük sarsıntılara “ÖNCÜ DEPREMLER” denilmektedir. Büyük bir depremden sonra da belki birkaç yüz adet küçük deprem olmaya devam eder. Bu küçük depremler “ARTÇI DEPREMLER” olarak isimlendirilir ve büyük depremin oluş anına göre bunların şiddetinde ve sayısında azalım görülür.
Depremden sonra meydana gelen hasarlar çeşitli kavramlarla derecelendiriliyor. Örneğin hafif hasar, orta hasar, ağır hasar nedir?
Hafif Hasar: Yapılarda ince sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
Orta Hasar: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
Ağır Hasar: Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
Yıkıntı: Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
Fazla Yıkıntı: Yapıların tümüyle yıkılmasıyla tanımlanır.
En ufak bir sarsıntıda uzmanlar ekranlara çıkıp bilhassa nüfusun en yoğun olduğu Marmara Bölgesi için kötü senaryoları ardı ardına sıralıyor. Bu senaryoların gerçeklik payı var mı? Gerçekten depremi önceden tespit etmek mümkün mü?
Dediğiniz gibi bunlar senaryo. Mecazi anlamda kullanmıyorum yalnız, senaryolardan yani olasılıkladan bahseder uzmanlar. Aslında amaç hep aynıdır; halkı ikaz edip farkında olmaya, tedbir almaya çağırmak. Depremi önceden tespit etmek konusu günümüz bilim adamları tarafından halen çok fazla tartışılmakta. Aktif bir fay hattında deprem olabileceği, geçmiş veriler de incelenip bir olasılık hesabı yapılarak öngörülebilir ancak sadece öngörülebilir. Günümüz teknolojisi ile depremin ne zaman, nasıl olacağı ve şiddeti kesinlik belirten ifadeler ile verilmesi mümkün değil. Bilim adamlarının bu konu ile ilgili çalışmaları devam etmekte. İlerleyen yıllarda daha kesin konuşulabileceğini düşünüyoruz.
Sizin de söylediğiniz gibi ükemizde artık hem kamu, hem özel sektör hem de STK alanında pek çok Arama-Kurtarma ekibi mevcut. Ancak deprem deyince aklımıza gelen ilk ekip halen AKUT… AKUT olarak ulusal ve uluslararası platformda kaç depremde görev aldınız?
AKUT olarak ulusal ve uluslararası alanda 33 deprem operasyonunda görev aldık. Bunlardan bazılarına örnek vermem gerekirse; 1998 Adana- < Yunanistan-Atina, 1999 Tayvan, 2001 Hindistan, 2003 İran, 2005 Pakistan, 2010 Haiti, 2011 Van, 2015 Nepal depremleri AKUT olarak görev yaptığımız hasarlı depremlerden birkaçı. Bu çalışmalar insan hayatı kurtarmanın yanı sıra kamu diplomasisi ve ülke tanıtımı açısından da son derece önem arz etmektedir. AKUT, arama-kurtarma alanında dünya standartlarında hizmet eden tamamı gönüllü kadrosu ile ülkemizi tüm dünyada en iyi şekilde temsil etmektedir. Ülkemizin deprem haritasından bahseder misiniz?
Tabii ki. Afet İlşeri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan görsel ile de desteklemek isterim. Önce sayısal verilere bakalım: Maden Tetkik ve Arama Gelen Müdürlüğü (MTA) tarafından 2013 yılında hazırlanan deprem risk haritasına göre; ülke topraklarımızın % 96’sı, nüfusumuzun % 95’i, sanayi tesislerimizin % 98’i, barajlarımızın % 93’ü deprem riski altında. Ekteki haritadan da görebileceğiniz gibi, topraklarımızın % 96’sı deprem riski altında. Derecelere göre vurgulamam gerekirse;
1. Derecede Bulunan İller:
İstanbul, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli, Burdur, Isparta, Uşak, Bursa, Yalova, Bilecik, Sakarya, Kocaeli, Düzce, Bolu, Karabük, Çankırı, Bartın, Amasya, Tokat, Erzincan, Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Hakkâri, Şırnak, Siirt, Adıyaman, Kahramanmaraş, Osmaniye, Hatay, Kırşehir, Kırıkkale.
2. Derecede Bulunan İller:
İstanbul, Tekirdağ, Zonguldak, Samsun, Erzurum, Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı, Van, Bitlis, Şırnak, Batman, Diyarbakır, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Adana, Antalya, Afyon, Kütahya, Eskişehir, Uşak, Çankırı, Çorum.
3. Derecede Bulunan İller:
Edirne, Tekirdağ, İstanbul, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Artvin, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Kahramanmaraş, Sivas, Kayseri, Yozgat, Nevşehir, Çorum, Ankara, Konya, Eskişehir, Antalya, İçel.
4. Derecede Bulunan İller:
Edirne, Kırklareli, Sinop, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Ankara, Konya, Aksaray, Nevşehir, Niğde, Adana.
5. Derecede Bulunan İller:
Aksaray, Konya, Karaman, Niğde.
Son derece anlaşılır bir harita bu. Kitlesel afetlerde her şeyi STK, özel sektör veya kamu kurumlarından beklemek so derece yanlış değil mi? Vatandaş olarak da hepimizin üzerine düşen sorumluluklar var.
Elbette… AKUT, JAK, UMKE veya AFAD evinize gelip eşyalarınızı sabitleyecek değil. Bizler size bu bilinci vermeye çalışırız, uygulamakla mükellef olanlar sizlersiniz. Bizler size “ACİL DURUM ÇANTASI HAZIRLAYIN” deriz, “içinde düdük, kuru gıda, su, fener, pil, pilli radyo, yedek kıyafet, tapu, kimlik ve ruhsat fotokopileri, bebek var ise özel bakım ürünleri, bir miktar para, kullanılan ilaçlar var ise yedek ilaçlarınız olsun” deriz bunları hazırlayacak olan sizlersiniz. “Binanızın denetimlerini yaptırın, estetik ya da maddi kaygılarınızın hayatınızın önüne geçmesine izin vermeyin” deriz ancak siz almak istediğiniz kadarını alırsınız… Biz AKUT olarak bu algıyı zihinlere yerleştirmek için çocuklardan başlıyoruz ki ileriki nesiller bu çelişkilerle yetişmesin.
Enkaz altında kalan bir kazazede için ilk 72 saatin yaşamsal önem arz ettiğini artık hepimiz biliyoruz. Hiç kimsenin bu durumu yaşamasını arzu etmeyiz ancak enkaz altında kalan bir kazazede bu süreyi nasıl uzatabilir?
Evet, ilk 72 saat çok önemli çünkü insan bedeninin susuzluğa ve açlığa dayanabileceği saatler ortalama olarak bellidir. “İlk 72 Saat” bu ortalamalar ile belirlenmiş kritik saatlerdir. Tabii ki kazazedenin nerede, ne şekilde mahsur kaldığı, kanamasının veya kronik bir hastalığının olup olmadığı, alandaki oksijen, kişinin psikolojisi ve benzer birçok faktör, süreyi belirleyici unsurlardandır. Ancak şunu söyleyebilirim, 1999 yılında AKUT’un tüm ülkeye örnek olarak başlattığı arama-kurtarma seferberliği çok olumlu sonuçlar verdi ve şu an bu alanda dünyanın en çok ve en iyi yetişmiş insan gücüne sahip ülkelerinden biriyiz. Enkazda kaldıysanız bir ekip mutlaka gelecek ve sizi bulacaktır. Bu ekiplerin sismik-akustik dinleme cihazları vardır. Bu cihazlar yerin birkaç metre altındaki bir nefes sesini, su damlasını dahi duyabilen aletlerdir. Enaz altındaysanız nefesinizi ve enerjinizi tasarruflu kullanmalısınız. Bağırmak yerine örneğin ayağınız veya elinizle küçük ama ritmik sesler çıkartarak orada olduğunuzu bizlere duyurabilirsiniz. Yine ne kadar soğukkanlı olursanız ekiplere o kadar yardımcı olabilirsiniz. Cep telefonunuzun şarjını da özel görüşmelerle bitirmemelisiniz gibi pek çok şey söyleyebiliriz.
Peki senaryoları çoğaltırsak, depreme sokakta, evde ya da merdivende yakalanırsak neler yapmamız gerektiğini ayrı ayrı anlatabilir misiniz?
Öncelikle depreme nerede yakalanırsak yakalanalım panik yapmamalıyız. Depremlerde binalar hasar görmese bile panikden dolayı yaralanmalar ve ölümler gerçekleşmekte. Bir afetle mücadele etmenin 3 temel unsuru vardır: Bu unsurlar, Önlem-Hazırlık, Müdahele ve İyileştirmedir. Biz tüm seminerlerimizde halkımızı olası bir depreme karşı bilinçlendirmek için önlem ve hazırlık aşamalarından bahsediriz. Kısaca özetlersek önlem ve hazırlık aşamaları aşağıdaki gibidir:
- Yaşadığınız coğrafyanın kaçıncı derecede deprem bölgesi olduğunu, yaşadığınız binanın depreme dayanıklı olup olmadığını bilmeniz gereklidir.
- Öncelikle evinizde ve iş yerinizde bir acil eylem planı yapmanız ve bu planı çeşitli tatbikatlar ile işler halde tutmanız gerekmektedir.
- Evinizde ve işyerinizde devrilebilecek tüm eşyaların sabitlenmesi gerekmektedir. Binanız sağlam olsa dahi, büyük eşyalar bir sarsıntı anında devrilerek size zarar verebilir yahut çıkış noktanızı kapatabilir.
- Binamızın sağlam olduğunu ve eşyaların sabitlenmiş olduğunu kabul edersek, deprem esnasında depreme nerede yakalandık ise orada ağırlık merkezi yere yakın sağlam bir eşyaya turunarak, yat-tutun-korun ya da çök-tutun-korun pozisyonunda depremin geçmesini beklemeliyiz.
Not: Şayet evinizdeki eşyalarınızı sabitlemediyseniz ne yazık ki bizim önerimiz bulunmamaktadır. - Eğer depreme binamızın hemen girişinde yakalandıysak; kesinlikle binaya girmemeliyiz. Etrafımızı çevreleyen binaların boyunun en az 1,5 katı kadar uzaklaşmalı, mümkün olan en açık alana doğru ilerlemeliyiz. Yüksek binalardan, elektrik direklerinden, gerilim hatlarından korunarak çök-tutun-korun pozisyonunda depremin geçmesini beklemeliyiz.
Depreme merdivende yakalandıysak; en yakın olduğumuz kata inmeliyiz ya da çıkmalıyız. Yine yat-tutun-korun ya da çök-tutun-korun yaparak depremin geçmesini beklemeliyiz. Deprem esnasında kesinlikle merdivenlere, asansörlere ve balkonlara koşmamalıyız.
Depreme asansörde yakalandıysak; bu tamamen bizim şansımıza ve depremin büyüklüğü ile binanın yapısına kalmış bir durumdur. Orada şunu yapın diyebileceğimiz fazla bir seçenek maalesef ki yok. Enerinizi tasarruflu kullanın denilebilir.
Yukarıda sayısal verilerle de belittiğiniz gibi, yazık ki deprem ülkemizin bir gerçeği. Bu gerçeği görmezden gelmek yerine kabul edip bununla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. AKUT da tam olarak bunu söylüyor, bunun mücadelesini veriyor. Bu alanda Devletin de pek çok politikası var. Genel olarak deprem riski konusunda ve Arama-Kurtarma alanında ülkemizde yapılan çalışmaları, gelinen noktayı değerlendirir misiniz?
1999 yılında hepimizi derinden yaralayan Marmara depremi meydana geldiğinde ne yazık ki ülkemizde ne sivil ne kamuya ait arama kurtarma ekibi yoktu. Yalnızca, şimdi AFAD olan Sivil Savunmaya ait 110, AKUT Arama Kurtarma Derneği’ne ait 120 kişi olmak üzere toplam 230 profesyonel arama-kurtarmacı vardı. Bir de İtfaiye erleri. Teknolojinin şimdiki gibi gelişmediği gibi, elimizde de yeterli alet ve ekipman yoktu. Buna rağmen AKUT olarak bizler 200’den fazla insanı kurtarmayı başardık. Ancak daha sonraki süreç, hem devletin, hem sivil toplumum hem de özel şirketlerin bir özeleştiriye gitmesi ve çok büyük adımlar atarak yeniden yapılanması ile devam etti. Türk Silahlı Kuvvetleri JAK adında Jandarma Arama Kurtarma, Emniyet Güçleri ÇAKUT adı altında Çevik Kuvvet Arama Kurtarma ekipleri kurdu, İtfaiyeciler donanımlarını artırdı, Sivil Savunma AFAD’a evrildi ve son derece üst düzey bir yapıya kavuştu. Yüzlerce sivil toplum örgütü ve özel sektör bu alanda hizmet vermek üzere kuruldu. Belediyeler kendi kurtarma takımlarını oluşturdu, muhtarlıklar Mahalle Afet Gönülüleri diye bir oluşuma gitti. Büyük şirketlerde, üniversitelerde, hastanelerde ve pek çok yerde arama-kurtarmaya gönül vermiş eğitimli personel görebiliyorsunuz. Bunlar gurur verici gelişmeler. Ancak arama-kurtarma, bir afetin şu anki aşamasıdır. Şöyle ki; bir afetin 3 zamanı vardır. Öncesi, şimdi ve sonrası. Ülkemiz “şimdi” safhasında çok ileri bir noktaya ulaştı ancak bir afet için önemli olan zaman dilimi afetin öncesi yani önlenebileceği noktadır.
Devletin, afetin öncesi yapılması gerekenlerle ilgili olarak gerçekleştirdiği Kentsel Dönüşüm Projesini AKUT ailesi olarak çok yerinde buluyor ve destekliyoruz. Ancak bu projenin çıkış noktasının “Güven İçinde Yaşanabilir Konut” temini olduğunu yazık ki unutup kâr amaçlı bir planlama yoluna giden vatandaşlarımız veya müteahhitlerimiz de var… Toparlayacak olursam; bir afetle mücadele etmenin yolu önlem ve hazırlık etaplarını tamamlayarak başlar. Eğer risk analizlerimizi iyi yaparsak ve binalarımızı depreme dayanıklı bir şekilde inşa edersek, alan açmak için kolonları kesmezsek, estetik kagılarla kirişleri kırmazsak, toplumumuzu afetlere karşı yeterli derecede bilinçlendirip AFETE DAYANIKLI BİR TOPLUM haline getirirsek, kriz yönetimi yapmak durumunda kalmayız. Afetsiz günler diler bize yer ayırdığınız için teşekkürlerimizi sunarım.