Bu kez de salgın var diye depremi iyice unutur olduk. 99’daki büyük depremden bugüne elle tutulur, gözle görülür ne yaptık, neler yapabildik? Ufak tefek dokunuşların dışında çok da fazla bir şey yaptığımız söylenemez. Yine 17 Ağustos’u törenlerle andık, sirenler çaldık, falan filan… Bu ülkede deprem olmadan gündeme gelmiyor.
Her deprem sonrasında uzmanların ekranlara çıkıp 24 saat boyunca uyarılarından başka hatırlamaz olduk kaçınılmaz gerçeği. Japonya gibi deprem kuşağının tam üzerinde kurulan ülkelerin başardığı önlemleri hiç mi örnek alamadık. 20 yılda vardığımız nokta burası. Depremi engelleyemeyiz ama, depremin vereceği hasarı en aza indirecek çalışmaları yapabiliriz.
Fay hatları belli, yapılaşma stokumuz ortada. İstanbul gibi mega kentin hali malum. Kamu kurumları, okullar, hastaneler ve en önemlisi oturduğumuz binalar. Deprem ülkesi Türkiye’nin batısında büyük İstanbul depremi kapıdayken, doğusunda da son zamanlarda meydana gelen depremlerde can kayıpları yaşanırken biz hala aynı tas aynı hamam.
İşin uzmanları, “İstanbul depremi için son zaman dilimindeyiz, artık deprem ne zaman olacak diye sormaya gerek yok” derken biz oturmuş başka gündemlerle uğraşıyoruz. Tutturmuşuz bir ‘Kentsel Dönüşüm’ muhabbeti gidiyor. Kentsel dönüşümün deprem riski yüksek yerlerden değil, para kazandıracak yerlerden başladığını herkes çok iyi biliyor.
Göz göre göre hala kaçık yapılaşma varsa bu kentte, otoparksız, çevre düzenini dikkate almayan, imar yoğunluğunu hiçe sayan bir düzen devam ediyorsa, hangi kentsel dönüşümden bahsedebiliriz… Yarın depremi yaşadığımızda kime kime şikayet edebilir, kimden yardım alabiliriz?.. Uzun lafın kısası; Türkiye’nin en büyük sorunu deprem gerçeğidir.
Yaşadığımız toprakları bize tekrar vatan kılan, bağımsızlığıyla beraber onurunu da koruyan milli mücadelenin şeref günü 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.