Geldi geliyor, oldu oluyor derken 16 Nisan’a sayılı günler kaldı ve ülkemizin geleceğini çok çok yakından ilgilendiren bir konuda milletçe sandık başına gidip önemli bir karar vereceğiz. Siyasetçiler iki aydır meydanlarda atıp tutuyor. Değişmesi istenen 18 maddeyi uzmanlar ekranlarda tartışıyor. Yorumlar, söylemler, tartışmalar… Yerine göre saptırmalar…
Oyunuzun rengi ister ‘evet’ olsun, ister ‘hayır’ olsun, her şeyden önce şunu net bir şekilde ifade etmeliyiz: Bu bir seçim değil, hayati önem taşıyan gelecek oylamasıdır. Tıpkı geçmişte oylanan Anayasalar gibi… Anayasalar, öyle ha demeden yapılabilen ve yürürlüğe konulabilen metinler değildir.
Onun için böyle zamanlarda milletçe çok iyi düşünmemiz ve siyasilerin etkisinde kalmadan, hür irademizle sandığa gidip kararımızı vermeliyiz. Şu veya bu partinin etkisinde olmadan, liderlerin söylediklerine kanmadan ve de günlük ekonomik kaygılara kapılmadan özgürce oyumuzu atmalıyız.. Herkes böyle düşünürse sorun yok…
Bakalım işin bir başka boyutu, katılım oranına… Nasıl olsa bu bir seçim değil diyerekten sandığa gitmemek hayatımızın en büyük hatası olacaktır. Geçmiş referandumlara baktığımızda artan bir katılmama oranı bu kez düşen bir oran olsun. Olsun ki çıkacak sonuç sağlıklı ve tartışmasız kabul edilsin.
Aksi durumda sandığa giden seçmen hem kendi adına hem de gitmeyenler adına karar vermiş olacak.. Bu durumda da gelecekte hiçbir şekilde söz hakkınız olmayacak… Gelecek yarınlarda karar verici olmadığınız için vicdanen hiç bir zaman rahat olamayacaksınız..
Gelelim 16 Nisan akşamına dair en önem mesaja; Sandıklar açılacak ve bir millet kararını vermiş olacak. Şu ya da bu şekilde ortaya bir sonuç çıkacak. İşte o sonuca herkes razı gelmeli ve karşı tarafı korkutan, ürküten ve de kışkırtan bir oyuna girmemeli…
Pazar günü kazananın millet iradesi, demokrasi ve de Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olması dileğiyle huzurlu ve iyi seçimler…