” Çocuk zaten dünden hazırdır bu soruya ve yanıtını da sanki cebinde saklıdır…
Ya doktordurlar o yaşlarda ya da öğretmen… Oynadıkları evcilikler bile bu iki meslek üzerine kurguludur. Kim bilir belki de hayatındaki ilklerdir bu yanıtı onlara verdiren. Hasta olduğunda şifa veren doktor ve bir kelime öğreterek cehaletten kurtaran öğretmen…
Sizleri o yaşlara götürmeye niyetim yok… Gelin benzer bir soruyu bu kez yetişkinler olarak
bizlere soralım… Özellikle kıyamet kopacak diye şirinlikler yapan yurdumun güzel insanlarına…
Bu mümkün değil belki, ama ola ki size sorulsaydı: “Bu dünyaya insan değil de hangi canlı türü olarak gelmek isterdiniz?.. ” Örneğin Kelebek gibi narin mi? Yoksa bir Balina kadar güçlü mü? Kuşlar gibi özgür mü? Yoksa inatçı bir keçi mi? Koyun gibi her yere sürüklenen mi? İnek gibi çalışkan olmak mı?
Nankör bir kedi mi? Her söylenene inanan Sazan mı? Kaplumbağa gibi yavaş mı? Tavşan gibi hızlı mı? Aslan gibi tuttuğunu koparan mı? Karınca gibi çalışkan mı? Bir düşünün… Ama sakın acele etmeyin. Çünkü size böyle bir fırsat sunulduğunda vereceğiniz karar, nefesiniz tükenene kadar o canlı türü olarak yaşamanıza neden olacaktır.
Ben mesela Balina olmak isterdim… Düşünsenize 400 yıl ömrü var. Dile kolay. Yaşa yaşa bitmez. Ne aşklar yaşar insan 4 asırda. Yaşanan ömür, öyle bir aşkla da yetindirmez insanı.
Her aşk 10 yıl sürse, Aşk zenginisin bir kere. Bu canlı türünün bana göre en büyük sorunu akıllarda kabalık duygusu uyandırmasında. Ben duygusal biriyim. Mizacıma ters..
Kelebek olmak isterdim mesela. Bu dünyada gölgesinden bile ürken başka bir canlı türü var mıdır? Narindin bir kere ve kendisi kırılır ama karşısındakini hiçbir zaman incitmez.
Sevecendir. Tek kusuru vardır; hayat nefes aldığına bile değmez. Hayatı sindire sindire yaşamayı seven biri olarak, Kelebek de olmak istemezdim.
Kuşlar gibi özgür olmak isterdim. Gidebilmek uzaklara ve bazen uzunca bir süre kalabilmek oralarda. Dünyaya kuşbakışı bakabilmek. Resmin içinde değil de dışında olmak ve dünyayı farklı bir gözle izleyebilmek.
Ama sanırım bu da bana göre değil. Kuşların özgürlüğü 15 yıl ve hiçbir özgürlük yıllarla kısıtlanamaz. Koyun olsam diyorum… Ama ona da içim el vermiyor… İmajı bozuk… Yılan desem keza o da öyle. Peki ya Aslan…
Aslan olabilirdim belki. Onun kadar güçlü, kibirli ve onun kadar kararlı. Neden olmasın? Ama ne fikren ne de fiziken bu canlı türüne hazır değilim. Kaldı ki 35 yıllık ömre, hangi aslanlığı sığdırabilirsin bu hayatta ki. Bu da olmadı…
Keşke güneş olabilseydim. Tepeden bakardım herkese. Ben olmadan ne sıcak olurdunuz ne de aydınlık. Hazır 4 milyar yıl ömrüm kalmışken ısıtırdım sizleri, aydınlatırdım tüm karanlıkları. Ama ne mümkün…
Peki ya insan. Ortalama 70 yıllık ömrü olan bu canlı türünün nesi var. O da diğerleri gibi doğar, yaşar ve ölür. Farkı nedir ki? 35 yaşına kadar biriktirip, 35’inden sonra harcamaya başlayan bir canlı türüdür insan.
Yolun yarısına kadar öğrenirsin, yokuş aşağı inerken, bildiklerini unutmaya başlarsın. Doyumsuz bir canlı türüsün bir kere. Elin doysa, gözün doymaz. Her zaman en iyisini istersin. Elindekilerle yetinmeyip, hep başkalarının tabağındadır gözün…
En azından duygu denen bir olgun vardır. Ağlarsın, gülersin, duygulanırsın, sevinir ve en önemlisi de her yaşta aşık olabilirsin. Sanırım benim tercihim insan olmaktan yana. Ama sıradan değil, insan gibi insan olmak… Peki ya siz… Karar verebildiniz mi?