Nöbetçi Eczaneler
CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ile İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu’nu ilçede ağırlayan CHP Çekmeköy Örgütü, 16 Nisan’da yapılacak olan Anayasa değişikliği referandumunda neden hayır dediklerini bir kez daha halka anlattı. İlçe Başkanı Hüseyin Kızıldaş, “Bu sadece CHP’nin değil, tüm partilerin, bütün memleketin ve halkımızın sorunudur” dedi.
CHP Çekmeköy ilçe binasındaki yoğun katılımlı panelin açılış konuşmasını yapan İlçe Başkanı Hüseyin Kızıldaş, “Bu işin siyasi partisi, sağı, solu yok. Bu bir memleket meselesi ve bu meselenin çözümü için Ak Parti de dahil herkesten çocuklarının geleceği için ‘Hayır’ demelerini isteyeceğiz. Kaldı ki ben Çekmeköy’ümüzün Ak Parti İlçe Başkanı’ndan çocuklarının geleceği için ‘Hayır’ oyu vermesini istedim. Sizler de 16 Nisan’a kadar kapı kapı gezerek, halkımızın önüne gerçekleri koyup sandıkta bu geçişe ‘Hayır’ oyu vererek dur demelerini anlatmalısınız” dedi.
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ekonomik sorunlar, işsizlik, kadına şiddet, kutuplaşma, eğitim ve sağlık alanındaki aksaklıklar hat safhaya ulaşmış olsa da daha önemlisi toplumsal barış ve huzurumuz hiç olmadığı bakirkoynet.com kadar tehdit altında” diyerek sözlerine başlayan CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, “Tüm bunların bir gecede olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Mevcut iktidar döneminde yıllar boyunca dalga dalga yayılan bir muhafazakar kuşatmanın eseridir gelinen nokta. Toplumdaki ayrışma ve başkalaşım, cehaletin meşru görünmesine ve insanların cahil bırakılıp sömürülmesini getirdi” dedi.
İlgezdi konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ondan sonra ‘Ne istediler de vermedik’ dedikleri bir yapıyla kol kola girip bizi 15 Temmuz süreciyle karşı karşıya bıraktılar. Yenikapı ruhu ile herkese yeni bir sanal süreç işlettiler ve o sürecin geldiği nokta Türkiye’yi tuz ruhu gibi yakıyor. Hepsi toplandı ve adına önce ‘başkanlık’ sonra baktılar ki halk istemiyor ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümeti’ dedikleri bir Anayasa değişiklik fırsatı oluşturdular. Türkiye’nin sorunu hükümet değil, demokrasi sorunudur. Bu bir Anayasa değişikliği değil, kesinlikle rejim değişikliğidir. Halkımız anketlerde başkanlığı istemediğini açıkça ortaya koyunca adını değiştirip başka bir rejim evrilmesine dönüştürdüler.
Halk parlamenter sistemden yana. Başkanlık, yarı başkanlık, Türk tipi derken partili Cumhurbaşkanlığına kadar işi getirdiler. Saddam’ın ülkesinde de Kaddafi’de de bunun gibi bir sistem vardı ama sonunu hepimiz gördük. Yasama, yürütme ve yargının tümden bir kişinin elinde toplanmasının adı başkanlık sistemi olamaz. Bu bir parlamenter sistem olsa; birincisi meclisin kanun yapma yetkisi, gensoru verme yetkisi veya bakanların bütçenin hesabını sorma yetkisi alınmaz. Meclisin tüm yetkilerinin elinden alındığı vekillerin sadece maaş aldığı bir parlamenter sistem olamaz. Verilen yetkilere baktığınızda bu iş başkanlığın da çok çok ötesinde.
Biz bu yetkileri Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e bile vermemiştik. Kaldı ki Atatürk de Nutuk’ta ifade ettiği gibi kendisine bunu öneren bir vekile ‘aklına şaşarım’ demişti. Yasama, yürütme ve yargı hep bir elde toplanırsa vatandaşın hali harap olur. Bir kamyon şoförünün bana ilettiği bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum: Kendisi bana şunu sormamı söyledi; ‘23 yaşındaki birine ‘insan canı emanet edilemez’ diyerek ağır vasıta ehliyeti vermeyen bir mantık şimdi nasıl olacak da 18 yaşındaki birine ülkeyi teslim edecek’ ben bu sorunun cevabını kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. Buradaki amaç yeni oy kullanacak 8 milyon gencimize göz kırpılıyor.
Gidilen bu yolun sonu karanlık ve çıkmaz sokak. Hepimiz bir şeyler yapmalıyız. Bir taraftan bakanları çıkıp Atatürk’ün anayasalarına göre dönüyoruz diyecek, diğer taraftan Mustafa Kemal’in heykellerini şehir meydanlarından üstelik boynuna ip bağlayıp sürükleyerek kaldıracaklar. Bir taraftan milli egemenliği dillerinden düşürmeyecekler, diğer taraftan milletin meclisinde ‘itaat et rahat et’ diyecekler. Hem millete güveniyoruz deyip hem de milletin bağrından çıkan TBMM’yi tasviye edecekler. Biz itaat ederek rahat edeceğine inanan bir millet olsaydık manda ve himayeyi kabul eder istiklal uğruna yüzbinlerce Mehmet’i kara toprağın bağrına yatırmazdık.
Eğer itaat edecek olsaydık Çanakkale’de bir büyük zaferi yazmazdık. Çanakkale’yi unutmayın ve 16 Nisan’a kadar kapı kapı gezip kanla, bedelle, gözyaşı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yetkilerini tek bir kişiye veremeyeceğimizi anlatın. Hak, hukuk ve adaletin olmayacağı bir tek adam rejimine hayır diyelim. Cumhurbaşkanının hiç kimseye karşı sorumlu olmayacağı, hesap vermediği, denetlenmediği ve yargılanmasının mümkün olmadığı bir sistem olur mu? Olursa bunun adı demokrasi olur mu?.. Yaratılan korku imparatorluğunu hep birlikte yıkacağız.”
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu; “Bu coğrafyanın en ideal yönetim şekli parlamenter sistemidir. En ideal başkanlık sistemini de getirseniz bu coğrafyaya uymaz. Adına Türk tipi falan dediler ama ortaya çok ‘tipsiz’ bir sözde sistem değişikliği getirdiler. Hukukla denetlenemeyen, yasama, yürütme ve yargının işlevini yapamadığı ve yetkilerinin tek bir adamda toplandığı bir düzenin adı ne olabilir anlamak mümkün değil. Yetkilerin verildiği bir insanın yargıyla sınırlanmadığı bir düzen olabilir mi? Olursa burada demokrasiden söz edilebilir mi?.. Yetkinin elinde olması başka şey, yetki kullanımının hukukla sınırlandırılması başka şey… Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir mitinginde otobüs üzerinde ‘bu kuvvetler ayrılığı var ya kuvvetler ayrılığı, bize ayak bağı oluyor’ deyip sonra da ‘pranga’ diye değerlendirmesi aslında tüm niyeti açıkça ortaya koyuyor. Şimdi bu rejim değişikliği ile bunca yetkinin tek elde toplanması kime verilirse verilsin yanlıştır. Bu kişi ben de olsam CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da olsa yanlıştır” dedi.
Program sonunda İlçe Başkanı Hüseyin Kızıldaş ve ilçe yöneticileri, konuşmacılar İlgezdi ve Durakoğlu’na birer teşekkür plaketi takdim ettiler.
